1.9.09

61.Hükümet


Globâl kriz, işsizlik, terör, demokratik açılım derken üzerimizde ki mahalle baskısı artarak devam ediyordu. Akabinde yaşayacağımız oy kaybı gelecek seçimler için beni ve partimi düşündürüyordu. Bunların üzerine yetmezmiş gibi partide ki yolsuzluklar gün ışığına çıkmış medya ve kokuşmuş muhalefet bizi giderek köşeye sıkıştırıyordu.

Hasta yatağından kalkıp yeniden kükremeliydi benim partim. Kabineyi topladım ve Maho ağa düsturuyla “koviyrem ulan hepinizi kovdim gitti” diyerek kapıyı vurdum çıktım.61.hükümeti kurmak kolay olmayacaktı. Ama 8 yıldır iktidarda olan ben bunun da üzerinden gelebilirdim. Hedefim bi 30 yıl daha iktidarda kalmaktı ve dünyaya kazık çakmaya niyetliydim.

İşe yardımcılarımı atamakta başladım. Aklıma ilk gelen isim Kaan’dı. Onu Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı yapmak ne kadar doğruydu bilemiyorum. Başbakan’ın yardımcısı demek bi başbakan’ın sözcüsü demekti. Kaan agresifti fazlasıyla faşistti bu görev ona layık değildi. Sonraki yıllarda üzerime oynayabilir koltuğumu elimden alabilirdi. Onu daha düşük bir makama getirmeliydim. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmasında bir mahsur yoktu. Hayırlı olsundu. Ben hala bulamamıştım yardımcımı. Bir diğer adaydı Hikmet. Ama Hikmet’te eksik bir şeyler vardı. Onda ki “hayaaaatt beni neden yoruyosuuunnn” surat ifadesi bu görevi yerine getiremeyeceğine dair ciddi şüpheler uyandırıyordu. Evet Hikmet tam anlamıyla “cool” bir insandı. Ona da Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nı verdim gitti.

Etrafında ki en yakın insanları en uzağında tutan ben hala yardımcımı bulamamıştım. Ciddi bir sorundu 61.hükümet için. Yardımcısız bir başbakan olmazdı nitekim ben de ev arkadaşlarım Caner’le Gökhan'ı Başbakan yardımcısı ve Devlet Bakanı yaptım. Bu sayede yaşadığımız evin kirasını ödemekten kurtulurdum. Benim yerime öderdi onlar. Ne de olsa bugüne bugün yardımcılarımdı. Bir diğer atamam olan Adalet Bakanlığı için fazla vakit harcamadım. Benim için en uygun aday Yasin’di. Yasin olaylara korkusuzca yaklaşan, iş ahlakı olan karizmatik bir savcıydı. Her ne kadar olayların üzerine korkusuzca gidemediğini bilsem de Adalet Bakanım Yasin’di artık.

Birden fazla yabancı dil bilen, diplomatik ilişkilerde deneyimli bir monşer’e ihtiyacım vardı şimdide. Aradığım monşer dibimdeydi ve bu kişi Bekir’den başkası değildi. Geniş bilgi birikimine sahip, dünyada ki her ülkenin başkentini bilecek kadar genel kültür sahibi ve İngilizce, Almanca, Arapça, Farsça ve minimum doğu dillerine hakim olan Bekir artık Dışişleri Bakanı ve Baş Müzakereci olmuştu. Maliye Bakanı için Serhat tam biçilmiş kaftandı. Her ne kadar hakkında dolaşan yolsuzluk iddiaları sonucunda adı “mal-yiyici”ye de çıksa Serhat bu işin üstesinden gelirdi.

Milli Savunma Bakanlığı asker ile hükümet arasında hayati bir öneme sahipti.Bu dengeyi sağlayacak tek isim Abdullah olabilirdi.Abdullah gençlik dönemlerinde “Türk’ün Türk'ten başka dostu yoktur”,” her Türk asker doğar” felsefesini benimsemiş olsa da zaman zaman faşist çıkışlar yapsa da olgunluk döneminde askerliğin zorunlu olmaması gerektiğini savunacak kadar gelişmişti.Beni orduyla yakınlaştıracak isim Abdullah’tı hayırlı olsundu.

Hükümet kurmak kolay değildi tabi. Bu isimler için günlerce çalışmış olsam da zaman kısıtlıydı ve gün ağarmaya başlamıştı. Elif’i de Milli Eğitim Bakanı yaptıktan sonra diğer atamaları da bitirmiştim.

“Geliyooorr geliyorrrr 61.Hükümet
Hem temiz hem de dürüst 61.Hükümett”
“Fark vaaarrrrr 60’la 61 arasında kocaman bi fark varrrr”

sloganlarıyla halkı selamlarken babamın tekmesiyle bir anda uyandım.”kalk lann kalllkk sabah oldu” azarını yer yemez hiddetlendim kızdım babama.Huzurluydum, yinede kurmuştum kabinemi.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yakışır arkadaşıma:)yürü be kim tutar seni de güncel sloganın olsun o zaman

web stats

Hakkımda

Fotoğrafım
paylaşmak güzeldir... http://twitter.com/burkyy16