20.10.09

Sevgi Kelebeği


Ekranın sağ alt köşesinde resmi belirdiğinde birden irkildim. Eskiden olsa sıfata bak sıfata deyip pencereyi kaparken şimdi içimi tarifi imkansız bir mutluluk kaplamıştı. Günlerdir yazamamanın verdiği etkiyle anlık ileti bombardımanına tuttum onu. Halini hatrını sordum, derslerini sordum. Oku büyük adam ol seni yanıma alacam diye gaz bile verdim. Bakarsın ben seni yanıma alırım aslan dedi. Tamam lan uzatma konuya giriyorum dedim.

Artık bu alemden çekilme zamanı. Bu son iş ve son vurgun. Sonra bırakalım da itler, çakallar istedikleri gibi oynasınlar bizim yokluğumuzda. Ben her şeyi ayarladım. Teslimatı sen yapacaksın. Saat 2’de Beşiktaş’ta bi tekne bizi bekliyor olacak. Oradan ver elini Yunan Adaları. Türkiye’den çıktıktan sonra dolaşım serbest.”Abi iyide sen bu planları ne zaman yaptın” dedi bana. “Sen benim geceleri uyuduğumu mu sanıyorsun gerizekalı” dedim kızdım ona. Bizim gibileri insan yerine koyan bi tek Hollanda var diye ekledim. Orada sade bir nikâh, mutlu bir yuva boy boy çocuklar…

Muhabbetin boka sardığını anlamış olacak ki titretti beni. Yine uçtun olum alemin en baba adamlarını Hollanda’ya evlendirmeye gönderdin dedi ve hayalgücüme ağza alınmayacak küfürler etti. Gücüme gitmişti söyledikleri ama haklıydı. Sen git yer altı dünyasının en gizemli adamlarını Hollanda’ya gönder nikâhı bas mutluluklar dile. Nerde görülmüş totoş mafya babası. Her şeyden önce racona ters, mafya babalarına saygısızlık. Sonuçta onların işi de kolay değil.

Sürekli aynı şeyleri tekrar etmemden sıkılmış olacak ki “ne oldu lan ilhamını mı” kaybettin dedi bana. Altına işemiş de annesine söylemeye çekinen çocuklar gibi çaresizce onayladım söylediklerini. İçim burkulmuştu. Benim bu halimden yararlanıp başladı bana akıl vermeye. Doğayı dinlemem gerektiğini o muhteşem ahenkte mutlaka bana ilham veren bir şeylerin olacağını fısıldadı. Kahkaha attım bu satırları okuduğumda. Bana bu tavsiyeyi veren Abdullah olmasa karşımdakinin doğaya, kuşlara, böceklere çok aşık bir insan olduğunu düşünücem ama maalesef karşımda ki Abdullah’tı.

Doğayı gel birlikte dinleyelim dedim. Bakarsın o muhteşem ahenkte benim kulağıma değilde seninkine bir şeyler fısıldar ilham perileri sende bana söylersin dedim, kabul etmedi. Ben kız arkadaşımla dinlemeyi tercih ederim dedi. Gel Hollanda’ya kaçalım dedim. Onada yanaşmadı sevgi kelebeği.

Abdullah’tan da istediğim verimi alamayınca gel dedim senle tavla atalım. Kendini çok iyi oyuncu sanan Abdullah bu teklifi duyunca “Biliyosun fena yenerim ezerim geçerim ehe ehe” diye sırıtmaya başladı ve teklifimi kabul etti. Halbuki her zaman yenen bendim. Ve o hiçbir zaman kabul etmeyecek olsa da bu oyunu ondan sonra öğrenmeme rağmen ondan daha iyi oynuyordum. Her yenilişinde daha da hırslanan Abdullah “çok şanslıydın olum,ben daha oynamam senle ühü ühü” diye boktan sebeplerle karşıma çıkıp bir maç daha teklif ederdi. Oyuna başlamadan önce şen şakrak olan, şakaları ardı ardına patlatan Abdullah, maçtan sonra kızgın bir boğa gibi saldıracak yer aradı.

Maç öncesi, Abdullah’ın “suyu ısıt” geliyorum diye yaptığı belden aşağı şakalar 5-1 ve 5-2’lik skorlardan sonra yerini belden aşağı küfürlere bırakmıştı. Az önce kendini doğanın eşsiz güzelliklerine bırakan sevgi kelebeği bu ağır mağlubiyetlerden sonra tanımlayamayacağım bir haleti ruhiye dönüşmüştü. Halbuki suyu da ısıtmıştım…

Hiç yorum yok:

web stats

Hakkımda

Fotoğrafım
paylaşmak güzeldir... http://twitter.com/burkyy16