31.8.09

Halil ve Ben


Hocasının yüzüne gülen, onun yanındayken her türlü yalakalığı yapan ama o gittiği zaman arkasından demediğini bırakmayan topluluğa kısaca öğrenci diyorum. Diyorum çünkü ben de böyleydim.

İlkokuldayken “tırt” bir öğrencilik dönemi yaşadım. Daha çok sessiz ve çalışkan takılan ama o kadar çalışkan olmayan hafif sümsük bir öğrencilik. Hiç çalışmadım deyip 95 alanlardandım. Böyleydim çünkü 50 kişilik sınıfta benden daha baskın tipler vardı.

İlkokuldayken eğer biri sizden 1 yaş bile daha büyükse evet bu bir sorundur. Sınıfta ki statüyü belirleyen en büyük etken “yaş” olmuştu. Benim şanssızlığım olsa gerek okuduğum yerde sınıf tekrarı yapan bir hayli fazlaydı. Ve hoca beni onlardan birinin yanına oturtmuştu…

O ne espri yaparsa gülmek zorundaydım. Gülmezsem eğer “gülsene lan hahaha” deyip enseme bi tane indirmesine hazır olmalıydım. Gerçek Recep İvedik’i o zaman tanıdım ben. Halil’in ağzından çıkan her kelimeye kendimi yırtarcasına iştahlı iştahlı sanki gülmeye açmış gibi katılarak gülüyordum. Halil benim idolüm olmuştu birden.
Halil’in adamı olmuştum adeta. Beni çok seviyordu pis şişko. O benim suratıma bi tokat indirdiğinde bende ona sevgi göstergesi olarak göbeğine sevimli ve bir o kadar yumuşak yumruklar atıyordum. Halil ve onun haydut arkadaşı Evren’le de samimiydim artık.”naberrrrr lannn bücüüüürr” nidalarına keh kehh gülüp iyidir “evren senden naberrr” deyip geçiyordum. Benim üzerimden yapılan şakalara aldırmıyor neşemizi kaçırmıyordum.

Halil’le Evren sınıfta ne yaparsa onların yaptıklarını tekrar eden bir Osman vardı. Osman mizahi yönü 0 olan, taklit yeteneği yerlerde sürünen garip bir insandı. Onun gibi bir insan hayatıma bir daha girmedi zaten. Bu yönüyle Osman oldukça marjinaldi. Ama onun bu farklılığı tam olarak “mal”lığından ileri geliyordu. Evet o katıksız maldı. Buna emindim. Duyduğu şakayı 10 saniye sonra kendi yapan bir insan evladı var mıdır bu dünyada bilmiyorum. Osman’da diğerleri gibi sınıf tekrarı yapanlardandı.

Statü gereği bu mal bile dokunulmazlar arasındaydı yani. Halil’in şakalarına katıla katıla gülen ben aynı şakayı Osman’dan duyduğumda birden soğuyordum.
Günler su gibi akıp geçiyor,şamata gırgır derken Halil, ben ve evren muhteşem bir üçlü olmuşken Osman beni dışlamaya başlamıştı. Onun şakalarına gülmeyen Halil ve Evren’in yanında yer alıyor Osman’ın her zaman “göt” olmasını zevkle izliyordum. Diğerlerine gücü yetmeyen, zayıf halka olarak beni gören Osman üzerime oynamaya başlamıştı.

Zaman zaman şiddete maruz kalmak canıma tak etmişti. Bu düzen böyle gidemezdi ve Osman’ı kenara çekip ona haddini bildirmeliydim, öyle de yaptım. Bir gün ders arasında Osman’ın koluna girdim ve onu arka bahçeye götürdüm, çektim kenara. Bak Osman dedim bana karşı tavırların hoşuma gitmiyor,akıllı ol aslanım yoksa “mına korum” senin dedim.Önce biraz korkmuş gibi görünse de o da Halil gibi enseme bi şaplak atıp “sittir lan” dedi ben de gittim…

O günden sonra esprilerine gülmek zorunda olduğum 3 kişi vardı artık. İlk şakalar güzel olsa da aynı şakayı tekrar duymak hele hele Osman gibi bir maldan duymak acı veriyordu bana…

2 yorum:

Kaan Şengün dedi ki...

Olacak inşallah olacak...

mRw dedi ki...

köprüyü geçene kadar ayıya dayı demeyi herkes yaşamıştır mutlaka ama sen erken yaşta tatmışsın anlaşılan bu duyguyu arkadaşım:))

web stats

Hakkımda

Fotoğrafım
paylaşmak güzeldir... http://twitter.com/burkyy16